Özel Ameliyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özel Ameliyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Aralık 2016 Çarşamba



Ameliyat Riski: Bir ameliyatın riskli olması düşünülemez tabii ki. Riskin kaynaklarına teker teker bakacak olursak, ilk sırada mikrop kapma riski vardır, yani yaraya mikrop bulaşması. Özellikle de “hastane mikrobu” denen çok tehlikeli mikroplar ne yazık ki artık ülkemiz için önemli bir sorun olmuştur. Modern ve depo hastane denemeyecek orta boyutlardaki yeni hastanelerdeki ameliyathane koşulları bu riski giderek çok düşük seviyelere indirmiştir. Yani hastane mikroplarının bulunmadığı hastanelerdeki, özel hava akımı donanımı olan ameliyathanelerde ameliyat olmaya çalışın.
İkinci sıradaki narkoz riski ise yine günümüzdeki gelişmiş narkoz ilaçları sayesinde, tecrübeli narkoz hocalarının elinde bu riski de ortadan kaldırmaya başlamıştır. Pek çok ağır hastalığı olan hasta, artık mevzi narkoz yani “lokal Anestezi” ile yani uyutmadan ameliyat edilebilmektedir. Üçüncü sıradaki risk olan cerrahinin kendisinden kaynaklanan riskler ise artık 21.yüzyılın gelişmiş cerrahi teknolojisi ve tecrübeli cerrahlarımızın dünyaca kabul edilmiş yetenekleri sayesinde artık neredeyse sıfırlanmak üzeredir.


1 Temmuz 2015 Çarşamba

Bu anlatacağım kulağınıza küpe olsun. Bu uyarı tüm tıp dallarını ilgilendiren tüm hastalıklarınız için de geçerli. Bir çocukluk arkadaşıma özel bir hastanede, endoskopik ve ateş pahasına mal olacak bir ameliyat önermişler. Tabii bunun acil olduğunu ve hemen yarın yapılması gerektiğini de eklemişler. Bana telefonla ulaşabildiği için ne yapması gerektiğini sordu. Ben de ona bu konunun benim uzmanlık alanıma girmediğini söyledim. Nasıl olsa ki 2. bir görüş almak isteyeceğini, ama bu görüşü alırken tercihini o şehirdeki devlet ihtisas hastanesi veya üniversite hastanesi lehine kullanmasını öğütledim. “Böyle yüksek teknolojili bir ameliyatı sizin hastanenizde olsam, SGK (Sosyal Güvenlik kurumu) bunun ücretini karşılıyor mu?” diye mutlaka sorması gerektiğini de ekledim. Beni üzgün bir sesle arayıp, SGK’nın ödeme yapmadığını ve istenen parayı da bulamadığını; bu yüzden de maalesef gidip üniversitede önerilen ucuz ameliyatı olacağını söyleyince içim acıdı. Arkadaşım olmasa bu yorumu yapar mıydım şimdi bilemiyorum aslında. Ama ona SGK’nın ödeyeceği ameliyatlara, ülkenin saygın cerrahi meslek kuruluşlarının, o mesleğin en üst seviyelerindeki en tecrübeli uzmanlarınca oluşturulan komisyonlarına danışarak karar verdiğini, yani haklı olduğunu söyledim. “Demek ki sana  önerilen ameliyat; cerrahların ulusal meslek kuruluşlarınca oluşturulan uzmanlar heyetlerince henüz kabul görmemiş, deyim yerindeyse henüz deneysel evrede olan bir ameliyatmış!” dedim. Özel hastanedeki doktorlara saygısızlık etmiş olabilirim ama 50 yıllık arkadaşıma kıyamadım. Siz siz olun, böyle bir durumda 2. görüşü büyük şehirlerdeki devlet ihtisas hastanelerinden veya artık hemen her şehirde bulunan üniversite hastanelerinden alın. Soracağınız anahtar soru şu olsun: “ Bana önerilen ve ileri teknolojiler kullanılarak uygulandığı için pahalı olduğu söylenen bu bir ameliyatı sizin hastanenizde olsam, SGK (Sosyal Güvenlik kurumu) bunun ücretini karşılar mı?”…

8 Haziran 2015 Pazartesi

Bu cümleyi duyduğunuzda zaten çaresizlikten kan beyninize sıçrayacak ama aslında korkudan saçlarınız diken diken olmalı…
Tabii böyle bir cümle bu ameliyat Ankara’da yapılamıyor, Türkiye’de yapılamıyor şeklinde de kulağınıza gelebilir. Bu tip sözleri ulusal veya uluslar arası arenadan söz sahibi, saygın bir akademisyenden duyduysanız amenna, ama durum böyle değilse, ikinci- üçüncü hatta sekizinci bir görüş alsanız iyi edersiniz.  Çünkü son zamanlarda gördüğüm o ki; yetenekleri hırslarına dar gelen pek çok meslektaşım, belki de bir ego şişmesinin kurbanı olduklarından, “Ben bu tip hastalarda kesin bir çözüme götüren tedavileri uygulama becerisine sahip değilim, ama hastanızı bilmem kime göstermenizi tavsiye edebilirim.” gibi bir cümleyi bir türlü kuramıyorlar.
Malum şahsiyetin bile hemen her konuda uzman kesildiği göz önüne alındığında, hiçbir meslektaşımı da çok suçlamak istemiyorum ama “BİLMİYORUM” diyebilmek bir meziyettir ve bu kelimeyi kullananın bilgisinin çokluğunun ve özgüveninin en iyi göstergesidir.

Zaten yeterli hayat tecrübesine hepiniz sahipsiniz, hiçbirinizden daha akılı da değilim ama 30 küsur yıllık mesleki deneyimlerine dayanarak diyeceğim şu ki; eğer bir doktor çok yüksek bir perdeden konuşuyorsa, konuşmasında çok fazla “ben” sözcüğü kullanıyorsa, kesin ve genelleyici ifadeleri tercih ediyorsa ve daha da ayıbı kendini övüyorsa;  oradan hemen toz olun…

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Son gördüğüm skolyoz hastası, sinirlerini ve kaslarını harabeden bir illet nedeni ile tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş 7 yaşında cin gibi dünyalar güzeli bir çocuktu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, sırtındaki eğrilik nedeni ile tam olarak dik de oturamıyordu. Daha önce hastaya, omurgalarına vidalar koymak yolu ile omurgasının düzeltilebileceği söylenmiş, ailesi de böyle büyük ve riskli bir ameliyatı yaptırmak istememiş. Son alarak ta bizim görüşümüzü almak için gelmişler.
Hastayı detaylı değerlendirdiğimde, omurgadaki eğriliğin aslında göğüs duvarındaki, yani kaburgalardaki bir gelişim bozukluğundan kaynaklandığını fark ettim. Bu tip hastalarda solunum sıkıntısı da görülebildiği için yaptırdığım solunum fonksiyon testlerinde çocuğun durumunun o kadar da kötü olmadığını gördük. Henüz omurgasındaki eğriliğin tehlikeli kabul ettiğimiz sınırın altında olmasını ve yaşını da göz önüne alarak, bir süre daha takip etmeye karar verdik. Zaten ben şahsen bu tip ameliyatların sadece kozmetik amaçla yapma konusunda hep gönülsüz oldum, ağırdan aldım.
Bu tip ekstra problemleri olan skolyoz hastalarında korse tedavisi de kullanılamadığı için, sırtındaki eğrilik ilerleyip korktuğumuz başımıza gelebilir ve çocuğu ameliyat etmek zorunda kalabiliriz. Ancak biz ameliyatta omurgasına vidalar, çubuklar yerleştirmek gibi tehlikeli bir yöntem yerine, yani sivrisinekleri öldürmek yerine; bataklığı kurutmayı, yani hastanın göğüs duvarındaki yapısal bozukluğu düzeltme yöntemini tercih edeceğiz. Üstelik bunu endoskopik denebilecek bir yöntemle yani çok küçük birkaç cilt kesisi ile ve sadece kaburgalar arasına açacak ve geçici olarak konulacak bir cihazla yapacağız. Dahası da var, daha önce başkaları tarafından hastaya önerilen ameliyattaki gibi, düzeltmeyi bir anda yapıp hastayı ekstra bir tehlikeye atmayacağız, bu düzeltmeyi adım adım- yavaş yavaş yapacağız.

Diyeceğim şu ki, artık karmaşık omurga ameliyatlarını yapabilen pek çok cerrah var ülkemizde ama önemli olan tehlikeli bir ameliyatı yapabilmek değil; bu ameliyatı yapıp yapmamaya karar vermek ve eğer yapılacaksa hasta için hangi yöntemin uygun olduğuna karar vermek. Tabii ki bunun için de değişik yöntemlerin tümüne hakim olmak gerek. Uzun sözün kısası; bu tip ameliyatları Beyin cerrahları- Ortopedistler- Göğüs cerrahları, ve Pediatrik Nörologların olduğu ve daha da önemlisi, bu uzmanların işbirliği içinde çalışabildiği merkezlerde yaptırmanız. Meşhur sözü hiç unutmayın: “Elinde alet olarak sadece çekiç bulunana bir süre sonra her şey çivi gibi gözükmeye başlar.” Gözünüzden bile sakındığınız inci tanelerinin tuzla buz haline getirilmesine izin vermeyin…

17 Mayıs 2015 Pazar

Geçen gün hastanede beni çok üzen bir olay yaşadık. Nörologlar bize 21 yaşında yabancı uyruklu bir kızı danıştılar. Nedeni belirsiz bir şekilde beyni besleyen ana damarlarından biri tıkanmış. 5 gün önce koma halinde hastaneye getirilmiş, bizim Nörologlar da yoğun bakıma yatırıp ilaç tedavisi altına almışlar. Ancak ilaçlarla beyindeki şişmenin önünü alamayınca sonunda bize danıştılar, acaba bir yardımımız olabilir mi diye. Biz de Beyin cerrahi ekibi olarak hastayı hemen ameliyata alıp, kafatası kemiklerinin neredeyse yarısını çıkarıp beyne genişleyebileceği yer açtık.  Ancak pek te işe yaramadı ve 2 gün içinde hastamızı kaybettik.  Tabii geceleri uykum kaçıyor, acaba biz bu gencecik kızı 5 gün gecikmeyle değil de hastaneye ilk geldiğinde ameliyat edebilseydik şimdi yaşıyor olmasını sağlayabilir miydik diye? Tabii ki tanrının son kararı herkes gibi bizi de bağlıyor ama yine de üzülmemek elde değil. Aman sizlerin de sevdiğiniz bir yakınınız aniden bayılır ve koma halinde hastaneye kaldırılır ve de hastanızı acil serviste gören Nörologlar, yoğun bakıma yatırıp tedavi edeceğiz derlerse anlattıklarımı lütfen hatırlayın. Doktorlardan hastanızı hemen ama hemen bir Beyin Cerrah’ına göstermelerini isteyin. Bu konuda çok ısrarcı olun çünkü Nörologların aklına bu seçenek gelinceye kadar, hastanızın kurtarılabilmesi için çok önemli olan ilk saatler kaçırılıyor olabilir…   

10 Nisan 2015 Cuma

Bir hocam, en önemli olan şeyin insanın duruşu olduğunu söylerdi. İnsan yaşamı son yüz yılda neredeyse iki katına çıktı; güzel bir şey uzun yaşamak, ama tabii insanca yaşanacaksa... İnsanın başını dik tutmasını sağlayan organı da omurgası tabii ki. 
Yılların yorgunluğu omuzlarımıza çöktükçe, sırtımızın kamburlaşması, belimizin bükülmesi kaçınılmaz bir kader. Tabii ki yaşlanacağız, ama ihtiyarlamayacağız. Başımız dik, gözlerimiz ilerde, kırmızı boyun atkımız rüzgarda yürüyeceğeyiz... Peki ama bu yürüyüşte yanı başımızda kimler olmalı? Tabii ki doktorlar, özellikle de omurga cerrahları. Hep aynı tahta masanın başından size Belinizin kemikleri birbirine girmiş, sizin için tıbbın yapabileceği bir şey yok! diyenler, Bazı ameliyatlar yapılabilir ama bunlar çok riskli diyenler çıkacaktır... Boş verin onları.

Unutmayın ki el elden üstündür. Tabii ki sizin omurganızı eski haline getirebilecek, başınızı tekrar dik tutmanızı sağlayabilecek bir cerrah orada bir yerde sizi bekliyordur... Ayrıca her riski sıfırlayabilmenin de çeşitli yolları var. Kuyruklu yıldızlara gemi indiren çağdaş teknoloji sizin riskinizi mi halledemeyecek... Yeter ki doğru insanlara ulaşabilin...

29 Mart 2015 Pazar

Bu üç unsuru bir araya getirebilmek ne kadar hoş olurdu değil mi? Ama unutmamak gerekir ki ilk ikisini bir araya getirebilmek bile yüzyıllar sürdü...
Henüz çok az tıp dalında yüzde yüz başarıdan söz edilebiliyor, iyi biliyoruz. Bunun ise ne kadar güçlü bir bilgi birikimi, deneyim ve kurumsallaşma gerektirdiğini tahmin etmek hiç te zor değil.
Riski sıfırlayabilmek ise teşhisten tedaviye giden tüm süreçte kullanılan yüksek teknolojiye bağlı. Beyin, sinir ve omurilik cerrahisi de teknolojideki en son gelişmelerin günü gününe devreye girdiği bir dal. Bu sayede hastalarımız için riski sıfıra kadar indirebiliyoruz...
Yüksek teknolojinin, özellikle de teknolojiyi ülkemizde geliştirmiyorsak,  yüksek bir bedeli olması da kaçınılmaz tabii ki. Tüm vatandaşlarına en ileri teknolojiyi ücretsiz sunmak ne yazık ki dünyadaki hiç bir devletin harcı değil.
Bu durumda hastaya ve cerraha düşen, yukarıdaki başlıkta sözü edilen şeytan üçgeni içinde en uygun noktayı el birliği ile bulmak, ki bunun da kolay bir iş olduğu söylenemez...

11 Mart 2015 Çarşamba

Geçenlerde yazdığımız bilimsel bir makalenin yurtdışındaki saygın bir dergiden ön kabul yazısı geldi. Böylece yaptığımız bir ameliyatın daha Dünyada ilk kez yapıldığı tescillenmiş oldu. Dikkatinizi çekerim, Türkiye’de ilk defa, Avrupa’da ilk defa değil, Dünyada ilk defa. Üstelik böyle bir başarının sevincini ilk kez de yaşamıyoruz.
Boynu kafatasına birleştiren üst boyun kemiklerinin yani C1,C2 kemiklerinin kırıkları özellikle yüksek hızda ortaya çıkan trafik kazalarında genellikle çok ölümcül olabilmektedir. Ancak son yıllarda gelişen araç güvenlik sistemlerinin ve ilk yardım hizmetlerinin sayesinde bu kazazedeleri ölmeden, ameliyatla tedavi edip normal yaşama, üstelik birkaç gün içinde döndürmek mümkün oluyor, üstelik hiç bir hareketleri kısıtlanmadan. Anatomik olarak insan vücudundaki en karmaşık bölgedeki bu ameliyatları her hasta için ayrı planlamak gerekiyor. En son teknolojiyle üretilmiş vidalar da kullanılıyor.  Hastalar eskiden olduğu gibi uygulanan başlıklar-boyunluklar nedeni ile aylarca işlerinden ve aktif yaşamlarından uzak kalmıyorlar, yaşam kalitelerinde hiçbir düşme olmuyor.